15 Mart 2009 Pazar

Merhaba, güzel bir pazar sabahı güneşin ışıkları ile uyandım bu sabah.. Bulutlar arada sırada güneşi kapatıp yine ışıkları ile buluşmama izin veriyorlar. Aynı insanın yaşamı gibi güneş mutlaka doğuyor ama bulutlar onu saklamak için bizimle oyun oynuyor..
Küçüktüm ablamla oyunlar oynardık. En iyi arkadaşımdı ablam 7 yıl öncesine kadar. Yine bulutlar oyun oynadı ve onu bizden aldı götürdü bir sabah. Bu sabah ablamla oynadığımız oyunları düşündüm. Çocukken babamın işi nedeni ile anadolunun çeşitli illerinde dolaşıyorduk. İzmit, Balıkesir, Afyon, Manisa, Söke, İzmir, Susurluk, Gaziantep, Van, Antalya, kısacası anadolu kazan biz kepçe idik.
1960 lı yıllardı İzmir Karşıyaka'da Alaybey'de eski bir taş evin giriş katında oturuyorduk. Yaklaşık 1,5 sene kaldık orada. İki yaz, bir kış geçirdik. Çevremizde yine taş evler ve levanten komşularımız vardı. Evin önünden şimdilerde çok geniş olan, o zaman çok dar olan sahil yolu geçiyordu. Tarihi Alaybey tersanesi hala faal durumda idi. Yoldan deniz kenarına geçince, evlerin denizde küçük tahta iskeleleri vardı. Mayıs ayı ile birlikte eylül sonuna kadar aileler buradan denize girerlerdi. Martı sesleri, vapur düdükleri, sahile vuran denizin sesi bizim yaşam müziğimizin birer parçası idi.
Geçirdiğimiz iki yazda ben ve ablam için en güzel oyunlardan biri tahta iskelede balık tutmak ve akşam yemeği için farklı lezzetler yaratmaktı. Hele komşu arsada teneke üzerinde pişirdiğimiz midyelerin lezzetti hala damağımda. Denizi sabah, akşam beraber seyretmek, geçen gemilerle ilgili hayaller kurmak. Günlerin kefine diyecek yoktu. Yaşam ne kadar ilginç.. Orada başlayan seyahat hayallerimizi liseyi bitirene kadar iki kardeş gerçekten hem ailemizle hemde başbaşa gezerek yaşadık. Daha sonra üniversite yaşamımız ve hayatımıza giren özel insanlar duygu bağımızı etkiliyemedi ama fiziksel olarak aynı maceraları yaşamamıza imkan bırakmadı.
Kış geldiğinde deniz kıyısı veya komşu arsada midye sefalarımız kısıtlanınca, evde ablamla paylaştığımız çocukluk odamızda ayrı ayrı yataklarımızı gemi yapar, uçak yapar hayallerimizin seyahatlerine giderdik. Yıllar içinde ben dünyada çok dolaştım ama ablamı dolaştıramadım. Seçtiği hayat arkadaşı ile bu hayallerini gerçekleştiremediği bir hayat yaşamak durumunda kaldı.
Sabah kahvaltıdan sonra, ablamla gemilerimize bindiğimizde önce güneşin altında dinlenir, bu sabah olduğu gibi arada kara bulutlar çıkar, o zavallı yatağımız, fırtınalarla boğuşan gemiler olurdu. Vah zavallı yataklarımız..Sonrası mı? Annem içeriden seslenir, yatağınızı bozdunuz toplayın oraları... Biz yataklarımızın üzerinde, inanılmaz yaşadığımız heyecanlardan yorgun ve mutlu dinlenirdik. O günlerde güneş ve bulutların hayali hareketleri bizim çıktığımız düşsel yolculuklarımızın arkadaşı olurdu.
Yaşam yolculuğunda yıl denenen kilometre taşlarında yol aldıkça kaybedilenlerin farkındalığı artmakta. Çok eğlendik, çok güldük, çok birbirimizin kabahatlerine bulut olduk... sen ne tatlı bir kızdın be ablacım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder